Televizyon konusunun sosyolojisini okumuşsunuz. Teziniz neyle ilgiliydi?
Seksen dönemi Türk sinemasında kadının cinsel istismarının konu edilişini inceledim. O dönemdeki bir çok filme baktığınızda, özellikle Müjde Ar'ın oynadığı İffet'le başlayan furyada, kadının hâlâ süregelen istismarıyla ilgili çok iş yapılmış... Türkan Şoray'ın oynadığı Sultan filmi de bu furyanın etkisiyle çekilmiş... O zamanlar okuldan yeni mezun, genç ve heyecanlı bir kızım. Tez konusu olarak bunu seçince, kütüphanelere kapandım. Tüm filmleri izledim. O döneme ait çok geniş bir arşiv var. Kült olmuş filmler üzerine yapılmış ciddi araştırmalar çok destek olmuştu bana.
Bu tür konulara dizilerde yer veriliyor mu sizce?
Veriliyor ama ne kadar anlatabiliyoruz tartışılır. Bilmediğimiz, görmediğimiz neler yaşanıyor kim bilir ama bunları televizyona taşımak çok kolay değil. Çünkü o televizyonu 10 yaşındaki çocuk da açıyor. Bu nedenle kadına dair sorunların ne kadar anlatılabildiği tartışılır. Ama bir yandan da bunun anlatılması gereken yerin diziler olduğunu düşünmüyorum. Sinema bunu anlatmak için daha uygun bir mecra. Zaten dikkat ederseniz son dönemde birçok film kadın sorunlarına eğiliyor.
Yeni diziniz Racon-Ailem İçin'deki karakteriniz de güçlü bir kadın galiba...
Dizinin proje tasarımı Kerem Deren'e ait, Ahmet Ümit'in hikayesi. Canlandırdığım karakterin iki kimliği ve iki hayatı var; Yağmur ve Azra... Aynı kişi ama farklı hayatları olmak zorunda kalıyor. Çok farklı, çıkmazları olan, zor bir karakter. Üniversiteyi bitirmiş mimar olmuş genç bir kadın. Yağmur, babasının adaleti sağlama biçimini kabul etmediği için kendine yeni bir dünya kurmayı tercih ediyor.
İlk diziniz çok tuttu. İkinci iş stres yaratıyor mu oyuncu üzerinde?
Bu durum ekstra bir sorumluluk yüklüyor insanın üstüne. Kendimi tekrar etmemek, üstüne bir şey koyabilmek önemli kaygılar benim için. Bu işin tutup tutmaması bir başarı anlamına gelmiyor ama geçmiş başarının üstüne bir şey koymak sorumluluğu yüklendi üstüme. Çok ince eleyip, çok sık dokudum. Nasıl bir projede yer almak istediğimi epey düşündüm. Varolan projeler içinde en çok kendini görmek istediğim iş bu oldu. Çok güçlü referansları olan bir işti. Bu isimleri duymam bile heyecanlanmam için yeterli oldu. Karanlık bir mafya işi gibi düşünmek yanlış olur, bir aile işi...
STAJYERKEN ÇAY GETİRİP GÖTÜRDÜM
Aslında kariyeriniz kamera arkasında başlamış... Sonradan kamera önüne geçmişsiniz... Oyunculuk yapıyor olmak nasıl geldi size? Keyif aldınız mı?
Tabii ki. Sevilmese, keyif alınmasa yapılacak bir iş değil. Kamera önünde ve arkasında çok zor şartlarda çalışıyoruz.
Popüler olmak hoşunuza gitti mi?
O tarafıyla hiç ilgilenmiyorum. Popülerlik beni motive eden ve enerji veren, gururlandıran bir durum. Ve bu işin bir getirisi. Ama bu tarafı beni çok ilgilendirmiyor. Ben iyi bir şey yapmak istiyorum. Bu o yolda bir popülerlik getiriyor bana motivasyon kaynağı oluyor. Çünkü sonuçta geldiğim noktaya ulaşmak için epey çaba harcadım.
Mesela neler yaptınız?
Her şeyi yaptım, çay getir götür, kaset taşı... Bir televizyon kanalında çalışıyordum ve stajerin yapması gereken her şeyi yapıyordum. Tüm angarya işlerle uğraştım. İyi ki de öyle olmuş. O zaman zorlanmasaydım şimdi daha çok zorlanırdım. Şu an bulunduğum durumun kıymetini biliyorum çünkü o zaman zorlandım.
İnsan emek harcıyor ama kamera önü çok nankör, sürekli insan tüketiyor... Bu tedirgin etmiyor mu sizi?
Televizyon çok çabuk tüketiyor. İki sene önce izlenen diziler artık izlenmiyor. Orada oynayan insanlar eski popülerliklerinde olamıyor. Televizyon izleyicisinin beğenisi de çok çabuk değişiyor. Gündüz kuşağında ilgi duyulan programlara olan tavır da çok çabuk değişiyor. Endişe verici ama bu işin popülerliğinden çok, ne yaptığımla ilgilendiğim için o beni koruyor.
B planınız var mı? Diyelim gün geldi kapınızı çalan olmadı oyunculuk anlamında...
Çok insanı bir şey bu endişeleri taşımak... Tabii ki bunları düşünüyorum. Bu işin mutfağından geliyor olmak o anlamda mutlu ediyor. Kamera arkasına dönebilirim. Bir yolunu buluruz ya...
İSTANBUL'DA YAŞAMA HEVESİM VARDI
Siz aslında Ankaralısınız... İstanbul'a ilk geldiğiniz günleri biraz anlatır mısınız?
Bayağı tası tarağı toplayıp gelmiştim. Ama gözü kara bir karar ve bilinçsiz bir durum değildi... Erasmus programıyla Fransa'ya gitmiştim. Oradan döndükten sonra iletişim sosyolojisi üzerine çalışıyordum. Televizyonda yani sahada bir şeyler yapmak istedim. Bu alanda Ankara'da çok fazla olanak yoktu ve İstanbul'a gelmem gerekiyordu. Tabii ki zor bir karardı. Çünkü arkamda kimse olmadan, elimde bir şey olmadan geldim buraya... Tabii ki tanıdıklarım, çevrem, arkadaşlarım vardı ama gelip bir şekilde bir yerden başlayacaktım ve kamera arkasında başladım.
Ankaralı olmayı nasıl anlatırsınız?
İstanbul Ankara'ya göre daha özgür, alternatifi daha çok, daha renkli... Ama Ankara'da yetişmek insan ilişkilerimi çok kuvvetlendirdi. Orada yapacak bir şeyiniz yok ve sarıldığınız tek şey dostlarınız. Ankara'daki tüm iyi dostlarım İstanbul'a taşındı ve burada o dostlukları devam ettiriyoruz. Tüm müzik grupları Ankara'dan çıkar mesela çünkü gidip müzik dinleyecek bir yer olmadığı için herkes kendi müziğini kendi yapar. Yaratıcılığı ve insan ilişkilerini kuvvetlendiren bir yer.
İlk gelişiniz miydi İstanbul'a?
Burada okuyan arkadaşlarım vardı ve İstanbul'a gelip gezmeyi çok seviyordum. Arada geliyordum, arkadaşlarımla kalıyordum. Hep bir İstanbul aşkı ve burada yaşamak hevesi vardı. Ama turist gibi gelmek ve burada tutunmaya çalışmak ayrı şeyler... Çok zor zamanlar da oldu.
"Boş hayaller peşinde koşuyor" diye düşünmüşler midir sizin için?
Bilmem, belki de... Gerçekten zor bir şeydi. Geldim ve sıfırdan bir şey yapmaya çalıştım. Tezimi burada yazmaya devam ettim. Bir yandan stajerlik yapıyordum. İstanbul Ankara'ya göre daha özgür, alternatifi daha çok, daha renkli... Ankara'da yetişmek insan ilişkilerimi çok kuvvetlendirdi. Orada yapacak bir şeyiniz yok ve sarıldığınız tek şey dostlarınız. Tüm müzik grupları Ankara'dan çıkar mesela çünkü gidip müzik dinleyecek bir yer olmadığı için herkes kendi müziğini kendi yapar.
SABAH/GÜNAYDIN
Kaynak Site
0 yorum :
Yorum Gönder